Ergenlik hızlı başlar; uzun sürer


Yankı Yazgan

Beni ergenlikle ilgili araştırmalar çok heyecanlandırıyor. Bu heyecan da nesi demeyin. Bu konuda okuduğum her makale, hazırladığım her araştırma destek önerisi bana kendi ergenliğimin ya da ergenliği birlikte geçirdiğim arkadaşlarımın o zamanki halini açıklamakta… En azından o pek beğendiğimiz beyinlerimizin hangi evrelerden geçtiğini anlayabildikçe, aynı dönemde girdiğimiz ya da düştüğümüz halleri anlamlandırabiliyorum. Kısacası, bir varmış bir yokmuş: beyin gelişiminin özellikleri davranışlarımızın ve duygularımızın çerçevesini belirlerken, AFL koridorları, odaları, sınıfları, havuzu, çayırı-çimeni, öğretmenleri, öğrencileri, müstahdemi, kütüphanecisi hep birlikte çerçevenin içeriğini oluşturmaktaymış.

Hayata hazır, ama hazırlıksız. Ergenlikte beceriler hızlı gelişirken, tecrübe birikimi çok daha yavaş gerçekleşir. Hayata hazır, ancak hazırlıksız olunan bir dönemdir ergenlik. Hazır olmakla hazırlıksız olmak arasındaki fark şu; gençlerin hayata hazır oldukları alanlar zihinsel yetkinlikler, akıl yürütme becerisi veya pratik problem çözebilme becerileri… Biz yetişkinlerden çok daha iyi performansları var. Performanslarını değerlendirecek tecrübe birikimi ise henüz oluşmaya başlıyor, hazırlıklar tamamlanmamış durumda elbette…

.

Beyin ergenlik döneminde nasıl gelişir? Beyin doğumdan başlayarak 11-12nci yaşlara kadar sürekli “büyüyen” bir yapı Beyinin gelişiminde, mevcut hücrelerden kullanılmayanlarının ayıklanması, budanması, beyin gelişiminin özünü oluşturur. Hücre budanmasının miktarını ya da zamanlamasını genetik etkenler kadar, ergenin yaşadığı koşulların belirlediğini biliyoruz. Genetik etken, budanmanın er ya da geç olmasını sağlar. Ama, yaşama koşulları, hayat tarzı, beyin üzerindeki dönüştürücü etkisini hormonlar aracılığıyla yapar. Stres hormonu diye bilinen kortizol, ACTH gibi hormonların yanı sıra ergenlikte sular seller gibi akan testosteron ve östrojen beyin yapılarındaki değişikliklerin tetiğini çeker. Zor hayat şartları ile genetik yatkınlık bir araya geldiğinde, hormon salınımı bozulur. Ardından, beyin hücrelerindeki budanma vakitsiz başlayabilir veya aşırı kaçabilir. Hormonlar, beyin ile yaşantı arasındaki aracılık görevini yürütürler.

Zira, yaşantılar duyguları tetikleyicidir; başımıza gelen her olayın kaydı beynimizde tutulur. Öte yandan yaşadıklarımızı ne kadar doğru değerlendirdiğimiz beynimizdeki geçmiş yaşantıların kayıtlarından da etkilenir. Örneğin, hepimiz için kaybetmek korkutucudur, hayatımızdan birisi eksilecek gibi olduğunda yüreğimiz ağzımıza gelir. Beyindeki kimyasal değişimin formülü ne kaybettiğimize, neden korktuğumuza göre pek farklılık göstermeyebilir. Kalem de kaybetsek, sevdiğimiz birisini de kaybetsek, kayıp ile beyinde harekete geçen mekanizma, nerdeyse aynı olabilir. 

Ergenliğin başlangıcında (11-12 yaş civarı), beyin yapısı henüz gri madde ağırlıklıdır; Yeni bilginin depolanmasına temel oluşturan bu yapısal özellik, zaman içerisinde yetişkin beynine doğru dönüşürken, hücre bağlantılarını içeren gri maddenin toplamı azalır; beyin bölgeleri arasındaki iletişimin kıvraklığını sağlayan ak madde ise 20li yaşlara doğru giderek artar. Ergenlik dönemi, bedenin ve beyinin bir dönüm noktasından geçtiği bir zaman dilimi.

Ergen beyni daha ziyade öğrenen bir beyindir. Yeniyetme, “dünkü çocuk” ile tecrübeli yetişkin arasındaki fark, beyin yapısına da yansır. Bu dönemde beyin hücreleri arasında yeni bağlantılar hızla oluşmakta…  Beyin bölgelerine tek tek bakıldığında, bu dönemde oldukça iyi gelişmiş vaziyetteler. Ancak büyüme ve yaş almanın getirdiği tecrübenin sonucu, tek tek iyi gelişmiş beyin bölgeleri arasındaki bağlantıların gelişmesi, sistemin daha akıcı ve kıvrak işlemesidir. Ergenler tek tek iyi gelişmiş yeteneklerinin hızlı ve etkin kullanımını henüz sağlayamamışlardır

Beyin yapısı ergenin davranışlarını nasıl etkiler? Ergenin beyin yapısı ve yaşamışlığının azlığı, deneyimlerini kıyaslama imkanlarını sınırlar. Bu sınırlılık, kolayca “dolduruşa gelmeyi”, işler bekledikleri gibi gitmediğinde de, iyimserliklerini hızla kaybedip kolayca karamsarlığa kapılmayı doğuruyor. Geleceğin ne kadar uzun sürebileceğini,  ne tür olanaklarla dolu olduğunu görmeyi zorlaştırıyor. Bir çok çocuk hızla büyümek isterken, bir kısmı da büyümeyi hiç istemez.

Bir gün mutlaka ile hemen şimdi. Bu günden kurtulmak ya da bu günden kopmamak arzusu, ikisi görünüşte birbiriyle çelişiyor. İki arzunun ortak noktası, hâlinden memnuniyetsizlik. Bu durum, gençlerin güçlerini uygun kullanamadıkları durumlarda ortaya çıkıyor. Gençler açısından geleceğin uzun sürdüğü düşünülürse onların gelecek perspektifinin bizim 30’lu 40’lı yaşlarımızdaki gibi olmayacağı kesin. Ama hem bir gün dilediklerinin gerçekleşeceği umudunu taşıyan, hem de karamsarca kendini en olmadık işlere atan ergen için gelecek gelmek bilmez. Heyecanlı faaliyetler, zamanın geçmesini kolaylaştırır, tecrübeyi arttırır.

Risk sever gençler. Bu gün yaptıkları ile gelecekte yapacakları arasındaki bağlantıyı kurmak, onun için, biz yetişkinler için olduğu kadar kolay değil. Gençler bu gün yaşadıkları ile gelecekleri arasındaki bir devamlılık çizgisini oluşturabildikleri ölçüde hayatları anlamlılık kazanıyor. Ergenlik bir tren istasyonu gibi görülebilir: ya geçmişten geleceğe uzanılan bir istasyon, ya da bir çölün ortasındaki, ne geliş ne dönüş bağlantısı olan, bir tren istasyonu…. Hayatın anlamı, geçmiş ve gelecek ile bağlantı oranında mevcuttur.

Geçmişten geleceğe can havliyle sıçramak isteyen ergen, her türlü riski göze alır. Yetişkin için risk sayılan şeyler, ergen için bir an önce yapılması gerekenlerdir. Kendini tutmak kabul edilemez, durmak düşmek demektir. Deneye yanıla, düşe kalka ilerlemek ergenliğin temel psikolojik ilkesidir denebilir. Geleceğin uzunluğunu, gidilecek yolun ürküntüsünü ancak bu hareketlilik unutturabilir.

http://www.afl.org.tr/mezun/e_bulten/2005/subat/yazgan.htm