ÇOCUĞUN POTANSİYELİNİ NASIL GELİŞTİREBİLİRİZ?

ÇOCUĞUN POTANSİYELİNİ NASIL GELİŞTİREBİLİRİZ?
Çocuklarımızda okulda ve ileriki hayatlarında başarılı, toplumda tutarlı, beğenilen mutlu ve sağlıklı bir insan olabilmesi her anne-baba eğitimcilerin ortak isteğidir.
Her çocuk belli potansiyel ile dünyaya gelir. Bu durum kimi çocukta üstün, kimide orta veya düşük bir düzeydedir. Ancak çocukta var olan bu potansiyelin azami noktasına erişebilmesi, hayatının ilk beş yılı içinde alacağı fiziksel, zihinsel, duygusal, sosyal gelişim imkanları ve entelektüel uyarıcıların etkisiyle olacaktır.
Bloom’un yaptığı analizlere göre 17 yaşına kadar olan zihinsel gelişimin %50’si 4 yaşına %30’u 4 yaşından 8 yaşına, %20’side 8 yaşından 17 yaşına kadar oluşmaktadır. Buna göre çocukların, 18 yaşına kadar gösterdikleri okul başarılarının %33’ü okul öncesindeki, %42’si ilkokul devresindeki, %25’i ise ortaokul ve lisedeki başarıları ile açıklanabilmektedir. Çocuğun ilk yaşlardaki çok dar ve sınırlı bir yaşantı ortamından, zihinsel gelişmeyle ilgili zengin bir yaşantı ortamına geçiş 20 derecelik bir zeka farkı oluşturmaktadır.
(1) Bu fark, bir çocuk için ileriki meslek hayatında basit bir meslek sahibi olmak arasındaki fark gibidir.
İlk beş yaşta beyin ve sinir sisteminin hızlı gelişmesinde paralel olarak, çocuğun öğrenme kapasitesi hızla artmakta ve yeterli zihinsel gelişme için çevreden gelen uyarıcılar önemli olmaktadır.
(2) Ailenin sosyal-ekonomik seviyesi, anne babanın mesleği, eğitim düzeyi, evdeki oda sayısı, çocuğun arkadaş ortamı ve görüştüğü insanların özellikleri gelişimi için önemli etkenlerdendir.
Çocuğu uyaran etkenler ne kadar zenginleştirilirse, başarı da o oranda artar. Araştırmacılar, yetersiz çevre yada yetiştirme yurtlarında kalan çocukların potansiyellerinin geliştirilmediği için zihinsel olarak geri kaldıklarını ispatlamışlardır. Bu gerçekten yola çıkarak, “Çocuklarımıza nasıl yardımcı olabilir?” sorusu gelir aklımıza. Fransız psikologu Piaget “Çocuk ne kadar şey görür ve duyarsa, o kadar şey görmek ve duymak isteyecektir” demiştir.bunu, çocuğun deneyim ve tecrübelerinin arttırılması bilgi ve becerilerinin hemen geliştirilmesiyle sağlayabiliriz.
Çocuğu en fazla etkileyen etmenlerin başında anne gelmektedir. Daha çocuk anne karnındayken onu kabullenmeli, onu gönül huzuru içinde gerekli gıdaları isteyerek almalıdır. Hamilelik onun için bir yük değil, ilerde birlikte olacağı çocuğu için çok önemli bir dönem olduğunu bilmeli, ruh sağlığını olumsuz yönde etkileyecek yerlerden ve düşüncelerden kaçınmalıdır. Dünyaca ünlü edebiyatçı, sanatçı ve din alimlerinin daha anne karnındayken ilk derslerini aldığını göz önünde bulundurmalı, karnındaki bebeği ile iletişim kurabilmelidir.
Annenin kendine güven duyabilmesi, çocuklarla ve diğer kişilerle iyi ilişkiler kurabilmesi, karı-koca uyumu çocuğu yakından ilgilendirmektedir. Anne, çocuğu ile ne kadar konuşur, onun sorularına cevap verebilirse çocuğun dil gelişimi ve anlatma yeteneği o oranda gelişecektir.
Yeni doğan bebeğin, özellikle açlık olmak üzere temel ihtiyaçlarını yerinde ve zamanında karşılanmalıdır. Bu, ona güven duygusu kazandıracak dünyaya geldiğine pişman etmeyecektir. Bebekle sürekli konuşmak onun için bir duyu veya zeka uyarısı olacaktır. Sık sık şarkı vay ninni yada istenen başka şeyler bebeğe söylenebilir. Çıkardığı sesleri mutluluk içinde tekrar etmek onu da mutlu edecektir. Yine bebeğe duyu organlarını harekete geçirebilecek, koparıp ısırabileceği, ses çıkaran zararsız oyuncaklar verilmelidir. Bebeği sevip okşamak,kucaklayıp öpmek kendine güvenini geliştirecek, verilen oyuncaklarda eşya veya sesleri daha çabuk algılamasını, yeni algılamalara ihtiyaç duymasını sağlayacaktır. (3) Unutulmamalıdır ki en güzel oyuncak ve en önemli uyaran her zaman anne ve babadır. İlişkiler ne kadar sağlıklı olursa çocuğun duygusal gelişimi o kadar sağlam olacaktır.
Anneler, bebeklerinin bakımını yaparken onlara ne yaptıklarını sade bir şekilde anlatabilir. Çocuğun anlamadığı düşünülse bile “Ben şimdi bakkala gidiyorum, sen babaannenle güzel güzel oyna. Mutfakta yemek pişiriyorum” vb gibi açıklamalar yapılabilir. Yine baba işe giderken “Yavrum ben işe gidiyorum” deyip iyi niyet ve temennilerde bulunması çocuğun ileriki hayatı için çok önemli davranışlardır.
Çocuğa düşünmeyi öğretmek gerekir. İnsanlar genellikle bir zorluk yada problemle karşılaştığı zaman daha dikkatli düşünebilirler. Oyun, çocuk için çok güzel düşünme fırsatıdır. Tüm kuralları oyun yardımıyla daha kalıcı öğrenebilir, problemlere karşı çözüm geliştirebilirler. Çocuklar için seçeceğimiz oyuncaklar çocuğu etken kılmalı,pilli, kendi kendine giden hazır oyuncaklar alınmamalıdır. Onlar çocuğun yaratıcılığını geliştiremez. Çocuk sıkıntıya düştüğü zaman “Ne yapalım, o halde ne olacak, sen ne düşünürsün?” gibi sorular sorarak, çözümünü kendisine bulundurulmalıdır. Çocuk herhangi bir problemle karşılaştığında ve yardım istediğinde yüzüstü bırakmamalı, yanında olduğumuz güvenini hissettirmeli, problemlerin üstesinden gelmesi gerektiği bilinci verilmelidir. Örneğin arkadaşıyla uyumsuzluğunda size geldiği zaman çocuğunuzun tarafını tutarak değil, onunla konuşarak, değişik alternatifler sunmasına yardımcı olabiliriz.
Çocuğun zekası kısaca “çocuğun temel öğrenme kabiliyetlerinin toplamı” olarak tanımlanabilir. Bu öğrenme kabiliyetlerini ne kadar geliştirir ve geliştirirseniz zekasını da o ölçüde artırmış olursunuz çocuğun 3-6 yaş arasındaki temel öğrenme yeteneklerine “öğrenmeyi öğrenmek” dönemi de denilebilir. Bu durum sağlanabildiği oranda yavrunuz bir çok şeyi yapabilecek duruma gelir. (4) 0-2 yaşına kadar olan ihtiyaçlarına cevap vermemiz, gerekli oyun imkanları sağlamamız, iyi bir aile ortamı oluşturmamız 3-6 yaş arasında vermemiz gerekenler için birer basamaktır. Çocuk eğitiminde tedricilik esastır. Bu, eğitimin sürekliliğini ve amacına ulaşmasını sağlar. 3-6 yaşlar arasında çocuğa mantıklı, çözümleyici, tahlil edici düşünce tarzlarını kazandırmak gerekir. Bunu için çocuğun çevrenin farkına varmasına yardımcı olmak, baktığı her şeyi görmesini sağlamak hedef olmalıdır. Örneğin “Sobada yanan kömürleri görüyor musun? yandığında bize ısı veriyor, bacadan da dumanı çıkıyor. Güneş bizi ısıtır. Yağmurlar bulutlardan yağar” gibi uyarıcılarla farkında olmadan çocuğun dikkatini o yöne çekebilmeliyiz. Duygular kanalıyla dünyayı algılamak, düşüncenin en temel başlangıcıdır. Bu sebeple çocuklara sağlayacağımız oyuncaklar yaşantının bir parçası olabilecek bir nitelikte olmalıdır.
Çocuklar adına düşünmekten kaçınmalı, onlarla bol bol deney fırsatı verilmelidir. Okul öncesinde geziler yapmak çocuğun düşünme yeteneğini geliştirir. Örneğin itfaiye merkezleri, garajlar, dükkan, marangoz, demirci, yöresel gazete ve basımevi, müze ve sergiler, polis merkezleri, mahkemeler,havaalanı, tarihi yerler, saatçi dükkanı, pastane ve lokanta mutfakları, radyo ve televizyon istasyonları, yöresel konser ve temsiller, kereste deposu, inşaatlar, hayvanat bahçesi, nakliyat ambarı, dini mekanlar, üniversite ve ticari okulları, enerji santralleri, benzin istasyonları, postane ve telefon santrali ve kanalizasyon santrali (5) gibi yerleri gidip geziler yapmak çevreyi daha iyi tanımasına yardımcı olacaktır.
Deney yoluyla renkleri bulmayı öğretmek onlara coşku ve haz verecektir. Boyama kitapları çocuklara yaratıcılık imkanı sağlamaz. Boş kağıtlar ve kalem ile yapacağı her şey kendi ürünü olacaktır. Annesi üç yaşındaki bir çocuğa boyaması için kocaman bir fil resmi verdiğinde çocuk filin içine sandalye resmi yapmıştır. Çocuk kağıt ve renkli kalem gibi belirli kurgusu olmayan iki malzemeden yararlanarak kafasında biçimlenen kurguya kağıt üzerinde oluşturur.
Matematik soyutlanmasına yardımcı olacak renkli ve uzun sopalar, evde kullandığımız eşyalar, fasulye ve makarna gibi yiyecekler, renkli küpler çocuğun toplama yapmasına ve sayı saymasına yardım edecektir. Bunları yaparken bu işin matematik olduğunu ifade etmek, mutfakta pasta yaparken karışımın bir kimya deneyi olduğunu söylemek, kağıt ve odun parçalama işinin, kuyudan su çekmenin fizik deneyi olduğunu belirtmek çocuğun ileride göreceği bu derslere sempati ile yaklaşmasına neden olacaktır. Giyinme ve yemek yeme gibi temel ihtiyaçlarını çocuk yavaş da olsa kendi karşılamalıdır. Büyükler ve küçükler kas gelişiminin gelişmiş olması başarısını olumlu yönde etkileyecektir. Çocuk eski kitap ve dergilerin resimlerini kesip yapıştırarak kendisine özel bir kitap oluşturabilir. Resimlerle ilgili düşüncelerini belirtmesi istenip, resim altına yazılabilir.
Yine çocuğun düşünce yapısını geliştirmek amacıyla onun bilinçaltındaki oluşumların yüzeye çıkmasına sezgi, hayal gücü ve yaratıcı yönünün gelişmesine yardımcı olmak amacıyla dünya klasikleriyle ilgili masallar okunabilir. Bebeklik döneminden itibaren kendi ürettiğimiz masallar mimikleri çok fazla kullanarak, ses tonunu inişli çıkışlı hale getirerek anlatılmalı, tekdüze anlatımlardan kaçınılmalıdır. Hayvanların, eşya ve araçların seslerini çıkararak hem çocuğun ilgisini çekmeli hem de onunda böyle ifade tarzları kullanmasına yardımcı olmalıyız. Çocuğa masal anlatmakla, onun da bize anlatmasını sağlarız. Çocuk hayallerini bize bildirdiğinde, iyi-kötü, doğru-yanlış gibi eleştirilerle karşılaşırsa bir daha anlatmaya kalkmaz ve yaratıcılığı kaybolur. Fikirlerinin değerli olduğunu hissettirmek, alternatifleri yakalamasına yardımcı olmak gerekir. Kuru, katı, kesin düşünce kalıplarının yardımcı olmak gerekir. Kuru, katı, kesin düşünce kalıplarının çocukların hayal dünyasının körelttiğini bilmeliyiz. Sonsuz ufuk yolları açmamız, zihinlerini çalıştırmada yardımcı olacaktır. Ahmet Kabaklı “Çocukları Allahsız, ufuksuz ve ihtimalsiz bırakmayın” der. Çocuğun hayatının monoton geçmesine izin vermemeli, renklendirilmelidir.
Annenin çocuğuyla konuşması onun di gelişiminin önemli ölçüde geliştirecektir. Dil gelişiminin erken olması zihin gelişimine de etki eder. Örneğin konuşmada sık sık “şey, fala filan, yani, ihh” gibi sözcükleri kullanan, dil bilgisi kuralını kullanmayan kısır bir dil yeteneğine sahip olan sürekli “Değil mi, bak öyle değil mi?” gibi sorularla doğrulama bekleyen çocuklar aile ve yakın çevredeki dil ve düşünce biçimini yansıtmaktadır. Sözcük hazinesi dar olan çocuğun (koşma, yazma, okuma, anlama) okul başarısı da kötü olacak demektir. Öğretmenin dili ile öğrencinin dili arasındaki fark bulması öğrenmeyi olumsuz yönde etki etkilemektedir.
(6) Aile ortamında kitaplardan bahsedilen, güzel sanatlardan söz edilen, eğitim düzeyi ne olursa olsun kendisini yetiştirmeye çalışan ve okuyan bir ailenin çocuğu da o yönde gelişecektir. Ama okumak için gazeteden başka bir şey almayan, kitap tartışmalarını yaşamayan, sofrada sadece artan fiyatlar, alınan ve satılanlar, kazanılan yada kazanılmayan paralar konuşuluyorsa, o zaman da başarı konusunda aile örnek alınmış olunacaktır.
(7) Çocukla yapacağımız çalışmalar, yalnızca onların IQ (zeka seviyesi)ni yükseltmek yada salt bilgilendirmek olmamalıdır. Ona imkanları sağlarken dünyaya bakış açısını değiştirmek, alternatifleri çoğaltmak, kendisine ve topluma iyi bir birey olarak yetişmesini sağlamak amaçlanmalıdır. Çocuğu anaokulu gibi grup faaliyetleri gösteren eğitim kurumlarına vermek, sosyal yapısını kuvvetlendirme, deneyimlerini artırma, grup içinde yaşayabilme ve kurallara uyabilme alışkanlığını geliştirecektir. Bu açıdan okul öncesi eğitim alması üniversite eğitimi almasında daha önemlidir.
Ülkemizde okuma yazma ilköğretim 1. sınıfta öğretilmektedir. Çocuk değişik sebeplerden dolayı okumaya zamanında geçememişse, bu durum onun başarısını ve okul hayatını etkileyecek, birtakım kaygılar oluşturulmasına sebep olacaktır. Okul çağı gelmeden çocuk okumaya ilgi duyar ve bazı yazıların okunuşlarını sorarsa, hiç tereddüt etmeden ona okuma yazma uygun yöntemlerle öğretilebilir. Yalnız, çocuk istemeden ve ilgi uyandırılmadan bunu yapmak yanlış olur. Yapılan araştırmalar ilköğretime başlamadan okuma yazma öğrenerek çocukların, öğrenmeyenlere göre daha başarılı olduğunu ispatlamıştır. Çünkü okumayı erken öğrenen çocuk fazla sayıda kitap okuma imkanına sahip olduğundan, entelektüel birikimi ve uyaranları arkadaşlarına göre fazla olur. Çocuk okula başladıktan sonra kendine ait odası, çalışma masası, kitaplığı ve kitaplarının bulunması ona uygun çalışma ortamı sağlayacaktır.
Ailenin çocuğa yaptığı akademik rehberlik, çevredeki olaylara karşı çocuğun uyarılması ve olayların nedenlerini keşfetmeye yönelmesi, ailede entelektüel havanın ve ilginin bolluğu, çocuğun yaptıklarının ve düşündüklerinin izlenmesi, pekiştirme mekanizmasının sürekli işlenmesi sürekli okul başarısını ve çocuğun potansiyelini yakından ilgilendirmektedir.
(8) Öğretmen bireysel farklılıkları dikkate alarak her öğrencinin başarılı olabileceği bir alanı bulmasına yardımcı olmalı ve o alanda öğrenciyi geliştirmelidir. Çocuğun okulda başarıyı tatmış olması yada olmayışı daha ileri öğrenmeler için kuvvetli bir güdülemenin oluşmasına etki eder. Başarı başarının mayası olmaktadır. Bunu tadamamış öğrencinin öğrenme işinden vazgeçme olasılığı her zaman yüksektir.
Öğretim, öğrencinin bilgiyi ezberlemesi yerine bilgi üretmesini esas alır. Ansiklopedik yüzeysel bilgiler ezberden öteye geçemez. Müfredat sınırlı olduğundan öğretmen geliştirici ve zenginleştirici ortamlar hazırlanmalıdır. Okul faaliyetlerinde çocuğu etken hale getirmeli, yaratıcılık güçlerini geliştirici bir takım ipuçları vermeli, onların fikirlerini almalı ve değerlendirilmelidir. “Müfredatta yok, bu konuyu işlemeyeceğiz, daha sonra” gibi geçiştirmelerden çok, o anda çocuğun merakını giderecek çözümler geliştirilmelidir. Hayal güçlerinin geliştirilmesi için eleştiride bulunmamak öğrencilerin acayip fikir ve düşüncelerini teşvik etmek gerekir. Einstein “Hayal gücü bilgiden daha önemlidir” der. Bu etkileşme uygun ortam ve imkan sağlamak gerekir. Çocukların hayal güçlerini açığa çıkarmanın en güzel yollarından biri, yarım bırakılan masal yada öykünün tamamlanması, resim kompozisyonundan anladıklarını ifade etmeleri, ahlaki ailesel ve toplumsal konularla ilgili problemlerde düşüncelerini yazı yada söz ile ifade ettirmek gibi çalımlalar yapılabilir.
Bir ilköğretim okulunun 3. sınıf öğrencileriyle yapılan bir Türkçe dersinde masal tekerlemelerinin özellikleri anlatıldıktan sonra, örnekler verilmiştir. Çocuklara kendilerinin de böyle bir çalışmayı yapabilecekleri söylenip teşvik edildiğinde M.C.G. adlı bir öğrenci şöyle bir çalışma ortaya çıkarmıştır. “Evvel zaman içinde, kalbur zaman içinde. Şehzade dağa çıkarken, gemi denize batarken, köpek balığı adam yerken, telefon çalarken; çıta ceylan yerken vardım büyük bir şatoya. Çıktı karşıma bir dev, onun arkasında bir ev. Geçtim evi, arkamda bir drakula. Gezdirdim iki göz dişlerine. Aldım meşhur pensimi, çektim dişlerini, çıktım şatodan, önümde bir çöl, arkasında bir orman. Dedim artık oyalanmayayım, masal kapısını kilitleyen anahtarı kıralım. Baktık ki kırılmıyor. Çevirelim çevrilmiyor. İki tane güçlü amca getireli masal kapısını kıralım.” Aynı sınıfta deyim ve atasözleri işlenirken, cümle içinde kurulduktan sonra içinde deyim ve atasözleri geçen,öykü, masal, fıkra gibi yazı yazmaları istendiğinde E.Ö. adlı öğrenci şu fıkrayı yazmıştır.
“Hoca bir gün en iyi arkadaşlarıyla tilki avına çıkmış.
Hoca:Yapma etme arkadaş, “Ava giden avlanır” demiş.
Arkadaş:”Gülü seven dikenine katlanır” demiş.
Hoca: Sen tek başına git demiş.
Arkadaş: “Bir elin nesi var iki elin sesi var” demiş. Ava gitmişler ve aslan görmüşler.
Hoca: Bak arkadaş “Aslan yatağından belli olur” demiş.
Dersleri zaman zaman oyun ve yarışmalarla ilgi çekici hale sokmak gerekir. Bir takım sonuçlara deney yoluyla ulaşmak öğrenci açısından çok etkili olacaktır. Öğretmen her zaman anlatıcı olmalıdır. Ödevlendirme ve yönlendirmede çocukların araştırma yapabileceği alanlar seçilmelidir. Ahlaki kuralların uzun uzun konuşulması öğrenciyi sıkar. Bunun yerine olumsuz davranışların sonucu tartışılmalı, olumlu davranışlar çocuğa bulundurulmalıdır. Mesela “Sınıfta herkes aynı anda konuşsa sonuç ne olur? Çöplerimizi sıraların altına atmamız neyi değiştirir?” gibi sorularla çocukların yorumlama düşünme ve sonuç çıkarma gibi okul faaliyetlerini geliştirebiliriz.
“Ormanların yok olması dünyada ne gibi değişikliklere yol açar? Çevre kirliliğini nasıl önleyebiliriz?” gibi sorularla öğretmen çocukları düşünmeye sevk edici ilgiler uyandırmalıdır. Konfiçyüs “Düşünmeden öğrenmek faydasız, öğrenmeden düşünmek tehlikelidir” demiştir. Düşünme öğrenmenin başlangıcı ve sonucudur.
Bazen çocuklarımızı belli kalıplara sokmaya çalışırız. Bu sayede kişi eşyayı belli kalıplara sokar ve zamanla o kalıbın dışına çıkamaz, değişik algılayamaz. Bu durumu aşmak için çocuklara yine değişik sorular yöneltebiliriz.”Daha kullanışlı olması bakımından sıralarımız nasıl olmalıdır? Odanız sizce daha kullanışlı bir hale nasıl gelir?” gibi. Ayrıca ataç, tuğla, kağıt, uzun sopalar, kibrit kutusu gibi malzemelerden farklı olarak neler üretebilir, hangi amaçlarla kullanılabilir? Gibi sorular yöneltmeli, çocuklara deneme imkanı sağlanmalıdır.
(9) Öğrencinin motivasyonunu artırmak için öğretmeni onu olduğu gibi kabul etmesi, seçme hakkı tanıması, utandırması, övgü ve onayda bulunması, başkalarına yardım etmesi, iyi dinlemesi ve öğrencinin karşısında görgü kurallarına uyması gerekir. Çocuklara hiçbir zaman tembel, savruk, sakar, haylaz,yaramaz, sorumsuz, düşüncesiz gibi sıfatlarla yaklaşılmamalıdır. Bu onlarda büyük bir kaygı oluşturup, öğrenme için gerekli olan protein zincirlerinin kurulmasını engeller. Çocuğun kötü davranışlarından çok doğrular yakalanmalı ve ön plana çıkarılmalıdır.
(10) Çocukların okuma yeteneklerinin artırılıp geliştirilmesi ve okuma yazma zevki kazandırılması onlara yapabileceğimiz en büyük iyiliktir.
Kendilerine söylenen fikri kabul edip etmemelerini ayırt edebilme yeteneğine sahip “eleştirel düşünme” yapısını da kazandırmak gerekir. Çocuğa sanat zevki kazandırmalı, bu konuda gelişebileceği alan tespit edilip gelişmesi sağlanmalı, belli bir ideale yönlendirilmeli, iyi bir hoş zaman faaliyetleri (hobby) kazandırmalı, topluma hizmet etme zevki verilmelidir.
(11) Çocuğun zihni faaliyetlerini bir balona benzetirse, bu balonun çocuğun gelişimi sırasında ne kadar sağlıklı üflenebildiği önemli olmaktadır. Her anne-baba yada eğitimci çocuğun potansiyellerini artırma konusunda fırsatlar yakalamalı, uygun ortam oluşturmalıdır.
Reyhan ÖZEN
Kaynakça:
ETÜT EĞİTİM TETKİKLERİ ÜNİTE DERGİSİ
Ocak 1999/ Öncü Eğitim Kurumları (www.oncu.k12.tr)
DİPNOTLAR
1.Fidan N 1996. Okulda öğrenme ve Öğretme. Alkım Yayınları, Ankara s.212
2.Kağıtçıbaşı Ç 1993. Başarı Ailede Başlar. Ya-Pa Yayınları, İstanbul s.235
3.Fitzhugh D 1995 Çocuğunuzu Tanıyor Musunuz. Denge Yayınları İstanbul s. 51
4.Fitzhugh, a.g.e. s.246

  1. Arnold A 1995 Çocuğunuz ve oyun. Denge yayınları, İstanbul s. 151
    6.Fidan a.g.e. s.214
    7.Baltaş A 1997 Üstün Başarı Remzi Kitapevi, İstanbul s.23
  2. Fidan a.g.e. s.214
  3. Özden Y 199. Öğrenme ve Öğretme. Pegem, Ankara
  4. Acar a.g.e.
  5. Çakmaklı K 1996. Çocuklarda ve Gençlerde Psiko-Sosyal Sağlık. Seha, İstanbul s.207