BEYNİMİZ VE ZİHİN POTANSİYELİMİZ

BEYNİMİZ VE ZİHİN POTANSİYELİMİZ

Hayatta elde edeceğimiz bütün başarıların ve yaşayacağımız huzur dolu bir yaşamın kaynağı zihin potansiyelimiz ve biz insanları diğer bütün varlıklardan ayıran, bizi, yaratılmışların en şereflisi haline getiren, işlevi ortadan kalktığında bizi hayvanlardan da aşağıya düşüren aklımıza büyük önem vermemizin gerektiği hakikati olduğunu bilmek mecburiyetindeyiz.
“Beyin insanın en değerli organıdır. Öyle ki, günlük hekimlik pratiğinde de gördüğümüz gibi eğer bir kimsede beyin, fonksiyonlarını icra edemez duruma düşerse, kalp ve diğer organlar normal çalışsa bile o kişinin bir bitkiden farkı yoktur. Çünkü beş duyuyla ilgili fonksiyonlarımızın yanında bizi şuurlu vaziyette tutan, düşünme ve muhakeme yapmamızı, okuma yazma ve problem çözmemizi, iyiyi kötüden ayırdetmemizi sağlayan, hafızayı temin eden, sanatla ilgili faaliyetlerimize, aile hayatımıza, yemek ve hayatımızın diğer alanlarındaki zevklerimize, aşk ve adalet gibi birçok duygumuza yön veren, yani bizi biz yapan organımız beynimizdir.” (Doç. Dr. Ahmet YILDIZHAN)İnsanı hayatta bilinçli yaşamaya, düşünmeye, etkili ve olumlu kararlar vermeye ve hemen her şeye birinci derecede etki yapan faktörün, beyin, zihin, yani akıl gücü potansiyeli olduğunu ifade edebiliriz. Beyin ve zihin potansiyeli konusunda, kendisini “hayat antrenörü” olarak tarif eden dünyanın en ünlü ve ünlü olduğu kadar etkisi de büyük olan kişisel gelişim uzmanı Anthony ROBBINS, İÇİNDEKİ DEVİ UYANDIR isimli meşhur eserinde şunları söylemektedir: “Biz ne de büyük bir armağanla doğmuşuz! Beynimizin hemen hemen her isteğimize ulaşmamız için bize yardım edebileceğini ben öğrenmiş bulunuyorum. Beynin kapasitesi hemen hemen ölçülemeyecek kadar derin. Çoğumuz onun nasıl çalıştığını pek az biliyoruz. (…) Beyniniz sizin her komutunuzu hevesle bekler, ondan ne isterseniz her zaman yapmaya hazırdır. Tek ihtiyacı az miktarda bir yakıttır; o yakıtta kanınızdaki oksijenle birazcık glikozdur. Giriftliği ve gücü açısından beyin en ileri bilgisayar teknolojisine bile meydan okumaktadır. Saniyede 30 milyar bit enformasyon işleyebilmektedir, bunun karşılığı da 6000 millik tel ve kablodur. Normal olarak insanın sinir sisteminde 28 milyar nöron vardır. Bunlar uyarıları geçirmek üzere tasarımlanmış sinir hücreleridir. Nöronlar olmasa, sinir sistemimiz duyularımızdan gelen enformasyonu yorumlayamaz, beyne iletemez, ne yapılacağı konusunda beynin emirlerini de uygulayamazdı. Bu nöronların her biri minicik, kendi başına bir bilgisayardır ve kapasiteleri de bir milyon bit enformasyondur. Bu nöronlar bağımsız çalışır, ama aynı zamanda 100.000 millik şaşılası bir sinir lifleri şebekesi aracılığıyla birbiriyle de iletişimde bulunurlar. Beyninizin enformasyon işleme kapasitesi akıllara durgunluk verecek türdendir-hele de en hızlı bilgisayarın bile bağlantıları ancak birer birer sağlayabildiğini düşünürseniz! Buna karşı bir nöronun reaksiyonu, yüzlerce ve binlerce diğer nörona 20 mili saniyeden kısa bir zamanda ulaşabilmektedir. Size bir perspektif kazandırma açısından, göz kırpma süresinin onda birinden daha kısa bir zaman dilimi olduğunu söyleyebilirim. Nöronun bir sinyali gönderme süresi, bilgisayar düğmesine göre bir milyon kere daha uzundur, ama beyin buna rağmen bildiği bir sürati bir saniyeden kısa sürede tanıyabilmektedir. Bu en güçlü bilgisayarların bile yapamayacağı bir şeydir. Beynin bu hıza ulaşabilmesi, adım adım giden bilgisayardan farklı olarak, milyarlarca nöronun soruna aynı anda saldırmasından ötürüdür. Şimdi bu koskoca güç bizim emrimizde olduğuna göre, neden kendimizi sürekli mutlu duruma getiremiyoruz?.. Depresyondan niçin bir silkinişte kurtulamıyor, çaresizliklerimizin çaresini bulamıyor, her günkü hayatımızı neşe ile dolduramıyoruz? Yapabiliriz! Her birimizin emrinde, bu gezegenin en inanılmaz bilgisayarı var, ama ne yazık ki kimse bize o bilgisayarın kullanma kılavuzunu vermemiş. Çoğumuz beynimizin nasıl çalıştığından habersiziz, bu nedenle değişiklikleri düşüne düşüne yapmaya çalışıyoruz, oysa davranışlarımız bizim sinir sistemlerimize fiziksel bağlar olarak, nöral bağlar olarak, ya da benim nöroasosiyasyonlar dediğim biçimde kök salmış durumdadır.” (Sh: 143)
Son yıllarda beynin çalışması konusunda çok önemli araştırmalar yapılmış ve çok ilginç gerçekler ortaya çıkmasına rağmen, beynin, insan vücudunun en az bilgi sahibi olunan organı olma özelliğini korumaktadır.Bugüne kadar yapılan araştırma ve bilimsel çalışmalar sonucunda elde edilen veriler, insanoğlunun beyin potansiyelinin ancak % 3-4’ünü kullanabildiği ifade edilmektedir. Aklı kullanma yöntemleri, beynin sistemli çalışmasının kuralları, öğrenme sistemleri konusunda yaptığı araştırma, çalışma ve projeleriyle tanınan dünya ünlü Tony BUZAN bile çok ilginç gerçekleri keşfetmesine rağmen beynin potansiyelinin ancak %10 kadarını kullanabildiğini söylemektedir.
İnsan beyni bir çalışma sistemine sahiptir. İnsan vücudunu muhteşem ve eşiz bir çalışma sistemiyle yaratan Yüce Allah, beynimizi de sırlarla dolu bir çalışma programıyla yaratmıştır ve kullanma kılavuzunu kendi çalışma sistemi içinde saklamıştır.Biz insanların zihinsel fonksiyonlarımızı iyi kullanmamız, beynimizi aktif ve tam kapasite çalıştırmamız için beynimizin sağ lobu ile sol lobunu etkinleştirmemiz ve aralarındaki iletişimi geliştirmemiz gerektiği ifade edilmektedir. Her iki lob ne kadar aktif ve etkin olursa olsun, aralarındaki bağlantı ve iletişim yeterli değilse bilgi pratiğe dönüşmemekte, düşünme, muhakeme yapma, akletme faaliyeti ortaya çıkmadığı ifade edilmektedir. İyi, doğru ve güzel başarıların altına imza atmış insanların en önemli ortak özelliklerinin beyinlerinin her iki lobu arasında iletişimin yüksek seviyede olduğu belirtilmektedir. Bu durumun bu tip insanlarda zihin potansiyelini birkaç kat artırdığı söylenmektedir.Zihin potansiyelimizi, akıl gücümüzü ve hafızamızı nasıl geliştirip artırabileceğimiz hakkında bilgimiz arttıkça farkında olmadığımız çok büyük yeteneklere sahip olduğumuzun ortaya çıkacağı belirtilmektedir.Nobel Ödülü sahibi olan Prof. Roger SPERRY yıllarca beyin korteksi üzerinde yaptığı araştırmalarda beynin sağ tarafındaki lobta: ritim, bütünlüğü görme, hayal gücü, renk, boyut konularında; sol taraftaki lobta ise, matematik, dil, mantık, irdelemek, yazmak gibi konularda yetenekli olduğu tespitlerini yaptı. Aynı araştırmada ortaya çıkan çarpıcı bir gerçek ise, beynin lobları arsında bir iletişim ağı olduğu, tam bir zihinsel gelişimin her iki lobun çalıştırılması ve aradaki iletişimin sağlıklı olması sonucu gerçekleşebileceği idi. Bu sonuca göre, loblardan sadece bir tarafının iyi çalışması, hiç kuşkusuz zihinsel etkinliği en az yarı yarıya düşürecektir. Bu durum, işbirliği yapmanın hayatta meydana getireceği etki ve olumlu sonuçlar göz önünde bulundurularak değerlendirildiği taktirde beynin bir lobunu kullanarak pek fazla bir şeyin üstesinden gelinemeyeceği kolayca anlaşılır. Bu durumun anlaşılması için bir benzetme yapmaya çalışalım. Örneğin uçak kullanmak zorundayız. Uçak kullanma konusunda çok üstün derecede bilgi ve yeteneğimiz var, ancak gözümüzü, elimizi, ayağımızı hasılı fiziksel organlarımızı kullanamıyoruz. Şimdi biz uçak kullanabilir miyiz veya bize pilotluk yapma izni verilir mi? Tabi ki hayır. İşte insanın beyin fonksiyonlarındaki sağ ve sol lobun çalışması da buna benzemektedir. Nice dehâ çapında insanın hiçbir şey yapmadan ömrünü geçirmesinin, hatta perişan bir hayat yaşamasının sırrı da bu gerçekte yattığı söylenebilir. Bu insanlar, beyinlerinin bir bölümünü çok ileri seviyede kullanmalarına rağmen diğer bölümü çok az kullanıyor ve dolayısıyla yol alamıyorlar. Buna karşı beynin her iki lobunu kullananlar, loblar arasında iletişimi iyi olanlar büyük işlerin üstesinden gelebiliyor, harikalar seviyesinde işler ortaya çıkarabiliyor, büyük başarılar elde edebiliyorlar.
Zihin performansını yükseltmek, akıl gücünü artırmak ve aklı en iyi, en doğru ve en güzel şekilde kullanmak konusunu bir adale kütlesine ve kaslarımıza benzetebiliriz. Spor yaparak kasların geliştirilip güçlendiği gibi beyin çalıştırıldıkça zihinsel performansın işlevi artacak ve aklın daha iyi, daha doğru kullanılması sonucunu doğuracaktır.Evet beyin çalıştırıldıkça gelişecek ancak, boş durdukça gelişmek bir yana var olan zihinsel yeteneklerde zamanla azalma meydana gelecektir. Şimdi şunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Herhangi bir travma veya beyinde hasar yapan başka bir hastalık geçirilmediği sürece her insan, hayat boyu geliştirilebilecek ve daha iyi kullanabilecek bir beyinle doğuyor. Zihinsel fonksiyonlar okuyarak, düşünerek, gözlem yaparak, araştırarak, çeşitli problem ve sorunların çözümüne odaklanarak gelişiyor. Bu bağlamda düşünce faaliyetlerinin beynin birinci derecede besin kaynağı olduğunu ifade edebiliriz. Yine ifade etmeliyiz ki, sürekli televizyon izlemek gibi, aynı şeyleri düşünmek ve rutin işlerle uğraşmak beyni sınırlandırmakta ve zihinsel performansı kısıtlamaktadır.Beyin konusunda araştırma ve geliştirme çalışmalarıyla tanınan ve bu konuda bütün dünyada referans olarak gösterilen Tony BUZAN, insan beyninin gelişmeye uygun bir yaradılışa ve yapıya sahip olduğunu kastederek, her insan beynini “Yeni bir bebeğin beyni” olarak gördüğünü, sıradan kişilerin beyin potansiyelinin yüzde biri kadarını kullanabildiklerini ifade etmektedir. Tony BUZAN, beyin geliştirme çalışmalarından sonra kendisi ile ilgili durum hakkında ise, “Bu işe girişimden bu yana beynimi belki yüz kat daha fazla kullanmayı öğrendim. Öğrenciyken kimse bana nasıl hatırlayacağımı, nasıl düşüneceğimi, nasıl okuyacağımı öğretmedi. Hepsini kendim buldum, çıkardım. Bilinmeyenin ne olduğunu öğrenmeye başladım. Bunu fark etmek bile olağanüstüydü.” Demektedir. Yine beynin gelişmesi konusunda ırk farkının öneminin olmadığını belirtmek içinde, “Türk, İngiliz için ya da Afrika’daki beynin, hepsi aynı beyindir. Tek fark bu beyinlerin faklı ülkelerde yaşaması. En belirgin fark da eğitim farkının olması. Kültürel yapısı diğer ülkelerden farklılık gösterse bile Türkiye bunlardan çok farklı değil.” Demektedir.İçinde bulunduğumuz çağın en önemli meselesi, eğitim döneminde olan insanlar başta olmak üzere biz bütün insanların hayat boyu beynimizi daha etkin, daha aktif ve daha güçlü hale getirecek, daha akıllı olmamızı sağlayacak aktiviteler yaparak insanlığın hayat kalitesinin yükseltilmesine katkıda bulunma zorunluluğudur.Bütün semavî dinlerin birinci gayesi, aklın korunması, daha iyi ve doğru kullanılmasıdır. Daha açık ve net ifadeyle, İslâm başta olmak üzere bütün semavî dinlerin esas amacı akıllı fertlerden, bireylerden oluşan toplumların oluşmasını sağlamaktır.

Kaynakça: Doğu’dan Batı’dan Seçkin Sözler ve Öğütler, Bekir Haşimoğlu, Sh: 24