Pazarlıksız seviyoruz

Pazarlıksız seviyoruz

O’nu anlatmaya takatimiz var mı? Nerden, hangi zaman diliminden bahisle anlatmaya çalışsak, mekânı hangi açıdan değerlendirmeye tabi tutarak anlatmaya çalışsak?..

Bize Rehber olan özelliklerini anlatmak için başlasak söze, desek ki:

Peygamber Efendimiz (SAV) gecenin üçte birine yakın bir vakitte uyanır, Namaz kılar “Bizi öldükten sonra dirilten Allah’a hamd olsun. Yeniden diriltip huzurunda toplayacak da O’dur.” Diye dua ederdi.

Devam edelim mi?..

Dişlerini misvaklaşmayı ihmal etmezdi. Elindeki yiyecek, giyecek her ne varsa yoksullarla paylaşırdı. Kendi evlerinde yemek pişmediği pek çok zaman hurma ve su ile yetinirdi. Mutlaka elinde geldiğince hanımlarına yardım ederdi; ev temizliğinden, hayvanlarla ilgilenmekten, elbiselerini yıkamak ve yamalamaya kadar pek çok işi kendisi hallederdi. Öncelikle hanımları ve yakınları başta olmak üzere her zaman herkesin halini hatırını sorar, ihtiyacı olanların isteklerini öğrenir ve karşılamaya çalışırdı. Yolda karşılaştığı insanlarla mutlaka selamlaşırdı.

Biter mi? Bitmez elbette:

Vaktinin önemli bir kısmını, Mescid-i Nebevî’de ibadetle, sahabeleriyle görüşerek ve sohbet ederek; sorunlarıyla yakından ilgilenmek ve bir hal çaresi bulmaya çalışarak, soruları cevaplayarak ve mutlaka nasihat ederek geçirirlerdi. Evet, Mescid-i Nebevî büyük ölçüde devlet merkezi durumundaydı. Mü’minlere bütün duyuruları buradan yapar, savaşlardan elde edilen ganimetleri sahabelere burada dağıtır, gerek başka yerlere göndereceği heyetleri, gerek orduları ve ordu komutanlarını, valileri hatta tüm memuriyet vazifesindekileri, İslam’ı anlatan öğretmen sahabeleri burada belirlerdi. Yabancı heyetleri bile burada kabul buyururlardı.

Tüm insanlığa örnek teşkil edecek önemli bir özelliği ise hastalara karşı olan eşsiz ilgisiydi. Mutlaka sorup öğrenir, hastaları evlerinde ziyaret etmeyi ihmal etmezdi. Dargın olanları barıştırmak için evleri çok uzaklarda olsa bile sahabelerini yanına alıp evlerine kadar gidip dargınlıkları sona erdirirdi. Tüm Sahabelerin söze başlarken “Anam babam sana feda olsun Ya Resulüllah” demelerini biliyorsak birazcık da olsa anlayabiliriz.

Bitmez, kimse layıkıyla anlatamadı, anlatamaz, anlatamayız… Ama?..

Kaç defa okuduk bunları, kim bilir ne kadar çok duyduk değil mi? Peki, eksiğimiz nedir, neden bildiğimiz halde anlayamıyoruz ve yaşayamıyoruz? Ne dersiniz, en büyük mazhariyte belki de kalben tam hazır değiliz.

Kutlu ve tertemiz bir soydan geldi, insanlığa rahmet olarak gönderildi diyerek başlayıp tüm hayatını anlatmaya insanlığın ömrü yetmez. Ne yapalım biz, Doğumundan Allah’a kavuşma anına kadar olan mübarek hayatını mı anlatmaya çalışalım? Hayır, buna ehil değiliz çoğumuz. Biraz kalbimiz sızlasın, gönlümüzden sızanları paylaşalım ve salâvat getirelim birlikte: Sallallahu Aleyhi ve Selem!..

 İnsan olarak beşeri vasıflarıyla da zirvede!..  Resül-i Ekrem, Son Peygamber, Fahr-i Kâinat Efendimiz, Nebiler Nebisi, Peygamberler Sultanı!.. (SAV)’ı anlamak için aklımız aciz, dilimiz biçare!.. Diyebileceğimiz, ağlayarak söyleyebileceğimiz: Her şeye rağmen tereddütsüz inanıyoruz ve pazarlıksız seviyoruz.

 “Gaye – İnsan ve Ufuk – Peygamber” !.. Böyle anıyor merhum Üstadımız Necip Fazıl Kısakürek.

Resül-i Ekrem, Son Peygamber, Fahr-i Kâinat Efendimiz, Nebiler Nebisi, Peygamberler Sultanı!.. (SAV). Adıyla anmanın saygısızlık olacağı hassasiyetiyle, bu ifadelerle anmayı tercih eden kaç Allah dostu geçti bu fani âlemden, bilenimiz var mı? “Gaye – İnsan ve Ufuk – Peygamber” Hz. Muhammed Mustafa (SAV)’i anlatan kaç eser yazıldı, kaç insan gözyaşları ve heyecanla anlattı Resül-i Ekrem, Son Peygamber, Fahr-i Kâinat Efendimiz, Nebiler Nebisi, Peygamberler Sultanı (SAV)’i?

Mübarek hayatları boyunca yaşadıkları en ince ayrıntısına kadar bilinen başka kim var, kim var, mübarek sözleri kütüphaneler dolusu kitaplar haline gelen?..

Kim var, bir sözü için nice hayatların feda edildiği?..

Kim var, uğrunda ana babadan, serden, yardan ve yarandan vazgeçilen, sevilen, sevildikçe hasreti gönülleri saran?..

Kim kıyamete kadar kendisine duyulan sevgi ve bağlılıktan zerre eksilmeyen; artıkça artan, bitmek tükenmeyen, başka kim var!?

Tatlı canların, tüm hayatların feda edildiği başka kim var?..

Sahi kim var başka, sahi bilen duyan var mı, dünya ayakları altına serildiği halde, her şeye sahip olma mevkiinde olduğu halde dünya zevklerinden uzak, ama sadece RABB’ine’ne yakın ve ALLAH’a en yakın olmayı her şeyden aziz tutabilen?

Resül-i Ekrem, Son Peygamber, Fahr-i Kâinat Efendimiz, Nebiler Nebisi, Peygamberler Sultanı (SAV).

Hiç buhranlı-bunalımlı zamanlarınız oldu mu; içinden çıkamadığınız, ağladığınız, ama bir yol bulamadığınız sırada hiç GÜL geldi mi aklınıza?.. GÜL’ün kokusunu ta yüreğinizin derinliklerinde hissdebildiyseniz sevmeye layıksınız!..

Buhranlı zamanlarda hep GÜL geldi aklıma

GÜLİSTAN’a hasretim alıyor benden beni

Uzandım GÜL dalına, tenime değdi sanki

Canım yanacak derken, CAN geldi sanki bana

 Ah diyemeden, ALLAH BİR diyebildim!..

O HUZUR


Hece hece habbeler

Mâna mâna kubbeler.

O’dur konuşan, O’dur!

Neylesin hitabeler?

Çıt yok yerde ve gökte;

İçte, sessiz cezbeler.

Başlarında bir kuş var,

Tavrında sahabeler

O kuş ürkmesin diye

Durmuş kalbte darbeler

Yeridir dursa zaman,

Akmasa seylâbeler.

Zaman ve mekân üstü,

Hikmette mertebeler.

Ebedî ölçü O’nda;

Yazınız, kitabeler!

Her şey O’na perçinli,

Merkezler ve şubeler.

Sadece aşk nizamı,

Emirler, vecîbeler.

Ne anlar o huzurdan,

İçi bomboş cübbeler?

Evet, aşk; evet, rahmet;

Gözyaşları, tövbeler.

Hattâ aynı rahmetten,

Kılıçlarla harbeler.

Azık; tükenmez azık…

Açın, dolsun heybeler!

O huzuru düşünsün,

Minberlerde hutbeler!

Yaşamaya sebep ne?

Niçin muharebeler?

O ne sahte teselli,

Akıldan acîbeler!

Birkaç kemik üstünde,

Süslü püslü türbeler.

Dumandan yazı, hayat;

Suda nakış, rütbeler.

O huzurun bir hasret

Tütsüsü, harabeler.

Doğum bekliyor dünyâ;

Yetişiniz, gebeler!

Siz de geliniz artık,

O huzura, ebeler! NECİP FAZIL KISAKÜREK (ESELAM, SH: 108)

Bekir HAŞİMOĞLU

E-posta: bekirhasimoglu@gmail.com