Affet bizleri  Allah’ım!..

(1  Eylül  1999 )

Biz dönülmez bir söz vermiştik yüce Allah’a Alem-i Ervah’ta… “Elestu bi – Rabbikûm” sualine, “Belâ” demiştik…

Her şeyi yoktan var eden, yegâne kanun koyucu, rızık verici olarak Allah’tan başka ilah tanımayacak, Hz. Muhammed (sav)’i hayatımızın rehberi olduğunun şuurunda olacak ve gittiği dosdoğru yoldan asla ayrılmayacaktık…

Ahdetmiştik; İlâ-yı Kelimetullah için zalimlerle mücadele etmekten asla vazgeçmeyecek, nefsimize, heva ve heveslerimize karşı yaptığımız savaştan asla yılmayacak ve gerekirse tereddütsüz imanımızın gereği bütün sevdiklerimizi seve seve feda edecek; balçıkla sıvanamayan hakikat güneşini söndürmeye çalışanlara, Rabbanî dâvayı lekelemeye çalışanlara karşı aşılmaz bir engel olacaktık…

Yine sözümüz vardı; Allah (cc)’ın buyruğu ile Kâinatın Efendisi tarafından Medine’de atılan âlemşümul  kardeşliğin temellerinin sarsılmasını hoş görmeyecek, Kıyamete kadar kardeş olan biz Mü’minler birbirimize kenetlenecek, “bir vücudun azaları misali” birimize batan küçük bir diken dahi olsa hepimiz ızdırabını  hissedecektik!..

Birbirimizin dertleriyle dertlenmeyen, sevinçlerine dahi ortak olmayan, komşusu açken tok yatacak kadar kardeşlik hukukuna bigâne kalanların bizden olamayacaklarına inanmıştık…

Evet biz; inandığımızı ikrar etmekten geri durmayacak, yaşadığımız gibi değil, inandığımız gibi yaşayacaktık… Edindiğimiz mallarla, kazandığımız şan ve şöhretle, hâsılı fani olan her şeyimizle gururlanmayacak, Mülkün Asıl Sahibi’ni hiç unutmadan yaşayacaktık… Edindiğimiz servetlerle, yaptığımız eğlencelerle günümüzü gün edebileceğimiz zehabına kapılmayacak ve gaflet içinde debelenip durmayacaktık…

Ömrümüz her an biraz daha sona yaklaşırken “kurulu düzen”imizin her şeye muktedir olduğunu zannediyor, ortaya attığımız hayali “tehlike”leri önlemek için insanların haklarını ihlal ediyor, insanları incitiyor, onların gördüğü zülüm ve döktüğü gözyaşlarından bir şey anlamıyor, yaralı gönülleriyle yaptıkları bedduaların yerine varmadığını zannediyorduk…

Ah Yarabbi!.. Yaş akmayan gözlerimizle, derinden derine sızlamayan kalplerimizle, çilesiz, meşakkatsiz ve zahmetsiz bedenlerimizle huzuruna nasıl geleceğiz!?… Bizi dünyaya göndermeden önce söz vermiştik, kulluk edeceğimize; hayatımızın, nefes alışımız ve verişimizin, hasılı her şeyimizin rızan için olacağına dair!..

Söz vermiştik; cahiliyye devrine ait her şeyin kökünü kazımaya, bir daha ortaya çıkmaması için yerin dibine gömmeye…

Ya Rabbi!.. Bize verdiğin emaneti gerektiği gibi muhafaza edecek, Resül-i Ekrem (SAV)’in rehberliğinde, buyruklarınla hayatımızın her anı ve safhasını nakış nakış işleyecektik. Ama bunların hiçbirini layıkıyla yap(a)madık Allah’ım!…

Aşkınla doldukça dolmayı, hayatımızı rızan doğrultusunda anlamlandırmayı unutuverdik sanki… Ebedîyetin tarlası olarak kullanacağımız fani dünyaya öyle tamah ettik ki; başımız secdede huşu içinde, kalbimiz aşkınla dolu bir hayat yaşamamız gerekirken, fani dünyayı sırtımıza alıp öyle eğildik, öyle eğildik  ki, nihayet ne belimizde doğrulmak için takat, ne de utancımızdan kaldırıp dik tutabileceğimiz bir başımız kaldı!.. Rızana uygun olmayan hayatımızdan utanıyoruz Yarabbi; utancımızdan ne yapacağımızı  bilemiyoruz!..

Ahdimize vefa göster(e)medik Yarabbi!.. Ama büyüklüğünü, yüceliğini, sonsuz kudret ve azametini ömrümüzün her anında bize göster, idrak ettir, daldığımız gaflet uykusundan bizi uyandır!.. Ey Rabbimiz!.. Nihayetsiz hamd ve sena ederek istiğfar ve tövbe ediyoruz, sonsuz rahmetinle bizi affetmeni diliyor ve dileniyoruz!..

Ey kudreti ve rahmeti sonsuz olan, kimsesizlerin kimsesi, her şeyi yoktan var eden, Din Günü’nün sahibi, Âlemlerin Rabbi, zerre kadar hayrın mükâfatını ve zerre kadar şerrin cezasını  verecek olan büyük Allah’ım!…

Yüce Allah’ım; ‘Âlemlere Rahmet’ olarak gönderdiğin Nebiler Nebisi (sav)’in ve O’nun yolundan gidenlerin hürmetine, minicik bedenleriyle zülüm altında ruhlarını teslim eden günahsız yavruların

hürmetine, seher vakitlerinde gözyaşlarıyla seccadelerini ıslatanların hürmetine, çehrelerini hüznün her çeşidinin kapladığı yetimlerin ve öksüzlerin hürmetine, mağdur ve mazlumların hürmetine; Sana ve Habibine olan tereddütsüz imanlarından başka neyi varsa her şeylerini kaybetmişlerin hürmetine, yalnızca Sen’den diliyor ve dileniyoruz, bizleri de affet!…

 “Sırtımızda günah kusur/ Nefsimize olduk

esir/ Bizi Sen kurtar Allah’ım!..”

Bekir HAŞİMOĞLU

E-posta: bekirhasimoglu@gmail.com