Hiçbir süs ve makyaj bir kadını…

Hiçbir süs ve makyaj bir kadını…

Hep gündemde kalan bir konudur kadın hakları… Bazen çözüm aranan, hararetli tartışmalar yapılan, bazen de suçlayıcı ifadelerle kazanımlar peşinde koşulan bir konu… Ama kadın her şeyden önce bir anne olmak gibi üstün bir yetenekle, kutsal bir meslekle, yüce bir sanatla donatılmış bir insandır.

Bilmiyorum ki, yaşamı boyunca kaç erkek anneliğin anlamı üzerinde düşünebilmiş ve anlamaya çalışmıştır?!..

Biz erkeklerin, bir evlat veya bir eş penceresinden bakıp da anne olmanın, bir anne yüreği taşımanın pratik hayattaki duygusal karşılığını ne kadar anlayabildiğimiz üzerinde bir görüş ortaya koymamız çok kolay olmasa gerek.

Bir anne adayı olmak…. Anneliğe hazırlanmak… Anneliğe doğru yoğun duygusal atmosfer içinde geçen günler, haftalar ve aylarca sabırla, kaygıyla, neşeyle, umutla yol almak!…

“Hiç kimse kollarında bir çocuk tutan anne kadar mutlu ve birkaç çocuk arasındaki bir anne kadar saygıya layık değildir.” GEOTHE

Bu süreç, hayatın bambaşka anlam dünyalarına yelken açıldığı bir devrin başlangıcıdır aslında. İlk başta belki de kırk haftalık sürenin nasıl geçeceği üzerinde düşünürken zaman akıp gider. Bebek artık bu yolculuğu tamamlamıştır ve sımsıcak şefkat atmosferi ile ısınmış anne kolları arasındadır. Anne bebeğini kollarının arasına alıp kokladığında, baktığında, hasılı o anda neler hisseder acaba?!.. Bunu sözlerle anlatmak çok zordur, olanaksızdır. Ama her insan yeniden doğma hakkına sahip olsa ve bir tercih yapabilse hiç şüphesiz bir “anne yüreği” olarak dünyaya gelmek isterdi. Anne, hayatı boyunca Allah’ın kendisine ve sevdiklerine sunduğu en büyük armağanın, yaşamı boyunca en kıymetli varlığının bebeği olduğu gerçeğini bilincine silinmez ifadelerle yazar. İşte bu armağan, yeryüzünde ve insanlık içinde en kutsal sanat ve mesleğin annelik olduğunu, bundan böyle hayatın annelik çerçevesinde anlam kazanacağı düşündürür. Hayat planları bu kutsal mesleğe göre yapılır…

Hiçbir süs ve makyaj bir kadını, analık sevgisi kadar güzelleştiremez.” EMILE ZOLA

Bebeğinin büyüdüğünü, günler, haftalar ve aylar sonra değiştiğini gözlemleyen anne, bebeğinin sesini ve bakışını, hatta nefes alışını bile hafızasına adeta kazır. Öyle müthiş bir bağ oluşur ki, bebek henüz hayatı algılayamayacak bir yaşta olsa bile annesini yüzünden ve sesinden tanır ve hisseder. Ne zaman karnı acıkır, susamış mıdır, altını mı değiştirmek gerekir, gazı var mı, hasta mıdır?!… Bunları en iyi anlayabilen biri varsa o da ilk önce bebeğin annesi veya anneliği tatmış bir insandır.

“Annemi gözümün önüne getirmeye çalıştığım zaman, beni sık sık başımı okşayan ve benim öpmekten çok hoşlandığım yumuşak ve narin elinin temasını hissederim. Annem gülümsediği zaman, etrafında bana her şey güllük gülistanlık görünürdü. Eğer hayatın müşkül dakikalarında bu gülümsemeyi tekrar görebilseydim mahzunluğun ne olduğunu bilmeyecektim.” TOLSTOY

Hani o bazı bebekler vardır, gece pek uyumazlar. Neden uyumadıkları veya uyuyamadıkları bir tarafa, ama anneler nasıl da geceler boyunca sabırla yavrularına kol kanat gererler. Bir değil, onlarca gece hata aylar boyunca bebekleri için gecelerini uykusuz geçiren anneler kadar; değil çocuklarla ilgilenmek, bebeklerin ağlayışına sabır göster(e)meyip evin başka taraflarına kaçıp uyuyan veya oflayıp puflayan babalar da ne kadar çoktur değil mi?!.. Zaman geçer, büyüyüp serpilen çocuk okula başlar. Anne yine annedir. Yine fedakâr, yine cefakar, yine özverili, yine anlayışlı, yine sabırlı, yine şefkatli ve de merhametlidir. Annenin bu eşsiz duyguları yaşam boyu etkisini gösterir ve evladı için canını bile vermeye razıdır.

“Ağlarsa anan ağlar, gayrısı yalan ağlar” TÜRK ATASÖZÜ

Gün olur devran döner, zaman geçer, hayatta pek çok dertle yüz yüze gelinebilir. Ah o yürekleri evlat acısıyla yangın yerine dönen analar, eli öpülesi ve her şeyin en doğrusuna, en güzeline, en iyisine layık analar!…

“Çocuğunu kaybeden bir anne için her gün ilk gündür; bu ıstırap ihtiyarlamaz.” VICTOR HUGO

Her vicdan ehli onların yüzlerinde, yüreklerinde taşıdıkları evlat acılarının siluetlerini çok rahatlıkla görebilir. Zira kaybedilen sadece bir insan değildir, en başından itibaren hayata bambaşka anlamlar katıp annelik sanatına adım attıran bir yavrudur!… Anneyi hayata bağlayan en sağlam bir bağdır, en değerli bir candır, hasılı hayat denen şeyin içinde her şeydir!.. Aslında çocuk hayatı annesi ile, anne de varlık sebebini evladıyla anlamış, algılamış, anlamlandırmayı başarabilmiştir. Çünkü o üç harflik “ANA” gibi iki hece ile söylenen kelimede insanın en güzelini, en iyisini, en doğrusunu anlatan nice anlamları olan büyük bir hakikat saklıdır.

Bu hakikatin sembol isimlerini Resül-i Ekrem (SAV)’den hatırlayalım:

“Cennet ehlinden kadınların en üstünü, Hati, Fâtıma, Meryem ve Asiye…”

Ve Âlemlerin Efendisi (SAV)’nin bu hakikati açıklayıcı buyruğuna kulak verelim:

 “Cennet, annelerin ayakları altına serilmiştir.”

Açıklayıcı buyruğun somut örneği ve Mü’min hanımların rol modeli ise Hz. Hatice-tül Kübra ve Hz.  Fâtıma (ra)…İkisi Mü’min hanımlar için adeta iki kanat…

İkisi de hem “Ana” hem “Eş”. İkisinin de Kâinatın Efendisi’ne derin ve eşsiz bir sevgisi ve benzersiz bağlılığı var. 

Hatice-tül Kübra; “Misilsiz bir şefkat, tatlılık ve yumuşaklık; görülmemiş bir kadın sezişi, ruhî zenginlik, incelik idrâkî…”  ve “O; erkeği sevsin ve bu mecazî sevgiden hakikî sevgi olan Allah aşkına bir köprü bulsun diye yaratılan kadının –Erkek için de aynı şey- bütün kabiliyet ve liyakatiyle Âlemlerin Efendisini sevdi.” (1)

“Fâtıma, isimleri… Zehra ve Betûl de, lâkabları ve sifatları…”  “Masmavi gök kadar derin; ve en mücerred fikir kadar ince Fâtıma…” “Fâtıma; kendisi ve zürriyeti cehennem ateşinden kesilmiş… Zehra, beyaz ve nuranî yüze deniyor. Betûl, kendisini Allah’a veren ve başka alakası olmayan…” Allah Resûlünü yere yatırıp, üzerine, âlemlerin yaradılış sırrı yüklü bu mukaddes sırta tırmanan iki nur çocuğun, Hasan ile Hüseyin’in annesi Fâtıma…” (2)

En başta Mü’min hanımlar ve bütün kadınlar, Hz. Hatice ve Hz.  Fâtıma (ra)’ı öğrenip anladıkça insan olabilir, imanlarının;; ancak “anne” ve “eş” olmanın  hakkını verebilirler.

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Bekir HAŞİMOĞLU

E-posta: bekirhasimoglu@gmail.com

Dipnot:

  1. ÇÖLE İNEN NUR, Necip Fazıl Kısakürek S:108
  2. ÇÖLE İNEN NUR, Necip Fazıl Kısakürek S:325